Türk Edebiyatı'nın önde gelen isimlerinden Halide Edip Adıvar'ı ne kadar iyi tanıyorsunuz? Gelin bağımsızlık mücadelesi dahil Türkiye'nin kuruluşunda etkili olan Halide Edip Adıvar'ı yakından tanıyalım...
Hayatın ve tarihin devinimi içersinde bazı kuşaklar çok büyük değişimleri, felaketleri ve sancıları yaşamıştır. Can çekişen büyük imparatorluklarını kurtarmak için cepheden cepheye koşan, ardından vatanının elde kalan son toprak parçasında Kurtuluş Savaşı mücadelesini veren ve Cumhuriyeti kuran Atatürk, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve daha nice büyük karakterin dahil olduğu kuşakta, belki de bir insan ömrüne sığmayacak kadar çok zorluk çekti ve çok acılara maruz kaldı. İşte Halide Edip’te bu cefakar kuşağa mensuptu. Vatanında yaşanan onca sancının, savaşın ve ölümün yanında, daha çocuk yaşlardan itibaren hayatta ki en büyük acıları ve yalnızlığı yaşamış bir Türk kadını Halide Edip Adıvar. Bir kadın olarak toplumda var olma çabası vermiş, ülkesinin bağımsızlığı tehlikeye girince hiç düşünmeden mücadelenin içine girmiştir. Hayatının hemen hemen her döneminde, türlü tehlikeler yaşamış, ismi 31 Mart’ta isyancıların, işgal yıllarında İngilizler’in, Kurtuluş Savaşı sırasında padişahın ölüm listesine girmiştir.
Hayatı böylesi zorlu mücadeleler ile geçen Halide Edip Adıvar, 11 Haziran 1884’te İstanbul’da dünyaya gelir. Daha küçük yaşta annesi Bedrifem Hanım’ı kaybeder ve bu sebepten onunla daha çok annanesi ve haminne diye hitap ettiği Nakiye Hanım ilgilenir. Çocukluk yıllarından itibaren hem doğu hem de batı tarzında eğitimi birlikte alan yazar, mevlevi tarikatına bağlı haminnesi Nakiye Hanım’dan manevi eğitimini, babası Edib Bey’in getirdiği özel eğitmenlerden ise İngiliz tarzı eğitimi gördü. Bu karma eğitim onun düşünce dünyasını enginleştirdi ve olumlu yönde etkiledi. Babasının isteği üzerine Amerikan Kız Koleji’ne yazıldı ve bu okulu bitiren ilk Türk kızı oldu. Çok küçük yaşlardan itibaren İngilizcenin dil yapısına o kadar hakim oldu ki, okula ara vermek zorunda kaldığı 1 yıllık sürede, Amerikalı yazar Jacob Abbot’un Mother isimli eserinin çevirisini yaptı. Kitap 1897’de Ana ismiyle basılır ve bu başarısından ötürü Sultan Abdülhamid tarafından kendisine Şefkat Nişanı verilir. Eğitimi kolej yaşamının dışında özel dersler ile desteklenen Halide, Fransız, İngiliz ve Fars Edebiyatı, müzik ve Arapça eğitimi aldı. Bu zengin eğitim Halide’nin hayatının ileri ki yaşamını etkileyecek büyük bir düşünsel zenginlik oluştursa da onun üzerinde asıl büyük etkiyi matematik hocası Salih Zeki Bey bırakmıştır.
Yıllar sonra yazdığı anılarında ilk ve tek aşkım olarak bahsedeceği Salih Zeki Bey’in evlilik teklifini kabul eder ve 1901 yılında evlenirler. Bu evlilikten oğulları Ayetullah ve Hikmetullah dünyaya gelir. İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla toplumda yaşanan büyük hürriyet hareketi onu da etkilemiş ve bu dönemde ilk kez yazı hayatına başlar ve Tanin Gazetesi’nde eşinin adını kullanarak Halide Salih ismiyle eğitim ve edebiyat üzerine yazılarını yayınlar. Fakat o güne kadar alışılagelmişin dışında bir kadın yazarın gazetede yazılar yazması, tutucu bir çok çevrede rahatsızlık oluşturdu ve Halide’ye tehdit mektupları gelmeye başladı. 31 Mart İsyanı sırasında Halide’nin ismi isyancıların kara listesine girdi. Bu yüzden iki oğluyla birlikte gizlice önce Mısır’a sonrada Londra’ya gitti.
Olaylar yatıştıktan sonra yurda dönen Halide, Heyula ve Raik’in Annesi kitabının ardından, Seviye Talip adlı ikinci romanlını yayınladı. Diğer taraftan yeni açılan kız öğretmen okulunda, eğitim usulü üzerine ders-ler vermeye başlayan Halide Edip, Salih Zeki Bey’in ikinci eş almak istemesi üzerine büyük ruhsal yıkım yaşadı. Bu durumu gururuna yediremeyen Halide, çok sevmesine rağmen eşinden ayrıldı.
Halide Edip, Salih Zeki Bey’den ayrıldıktan sonra girdiği bunalımdan, Balkan Savaşı’nın etkisiyle çıkmıştır. Savaş sebebiyle cepheye giden erkeklerin yerini kamusal hayatta kadınlar almıştır. Halide Edip’te bu mücadelenin içine kendisini düşünmeden attı ve kurucuları arasında olduğu ‘Teal-i Nisvan cemiyetiyle’ hastabakıcılık faaliyetlerinde bulunmaya, kimsesiz muhacir kadınlara yardım etmeye başladı. Balkan Savaşları’nın bu acı günleri Halide Edip’in içinde ki vatan aşkını keşfettiği dönem oldu. Vatanı için mücadele aşkı, onu Kurtuluş Savaşı esnasında hiç düşünmeden mücadelenin içinde yer almasında etkili oldu.
Balkan Savaşı’nın yaraları sarılmadan patlak veren 1.Dünya Savaşı’nda mücadele etmek isteyen Halide Edip, eğitim alanında çalışmak üzere önce Suriye’ye, ardından Lübnan’a gitti. Lübnan’da hayatının en önemli işlerinden biri olarak gördüğü Türk, Arap ve Ermeni çocukların bir arada kaldıkları bir yetimhane kurdu ve 3 yıl boyunca yönetti. Savaş yıllarında görevini bırakamadığı için Suriye’deyken babasına verdiği vekaletle, aile doktorları Dr. Adnan (Adıvar) ile evlendi.
Çocuklarına 9 yıl hasret kaldı
Savaş kaybedilince Halide Edip’te yeniden İstanbul’a döndü fakat Türk’ün ateşle imtihanı daha bitmemişti. Yunanlıların İzmir’i işgali, halkı büyük yenilginin verdiği yılgınlıktan adeta şok etkisi ile uyandırdı. Büyük Sultanahmet Mitingi’nde, Halide Edip, meydanda toplanan devasa kalabalığın önünde kürsüye çıktı ve o müthiş coşkulu konuşmasıyla, tüm yurttaşları kadın, erkek, ihtiyar genç demeden, vatanın kurtuluşu için mücadele etmeye çağırdı. Bu konuşmasından sonra İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldı ve eşi ile gizlice Anadolu’ya gitti. Güvenliği için Amerikaya kaçırdığı ve 9 sene hasret kaldığı çocuklarını savaşın ardından yine Amerika’ya gittiğinde görebildi.
Kurtuluş Savaşı sıraında Halide Edip, mücadelenin her noktasındaydı. Anadolu Ajansı’nın kuruluşunda yer aldı ve ajansın muhabiri, yazarı, yöneticisi olarak çalışarak kurumun ayakta kalması için büyük gayret gösterir. Savaşın şiddetlenmesiyle cepheye yakın hastanelerde hemşirelik yaptı. Cephe karargahında onbaşı rütbesiyle görevlendirildi. Zafer’den sonra rütbesi başçavuşluğa yükseltildi ve İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.
Savaş yıllarında, savaşın farklı yönlerini, acılarını anlatan ‘Ateşten Gömlek’ ve ‘Vurun Kahpeye’ eserlerini kaleme aldı.
Savaşın kazanılması ile yeni Türkiye’nin kuruluş süreci sancılı şekilde de olsa başladı. Ankara’da siyasi çekişmelerin yaşanmaya başlaması sonucunda Atatürk ile fikir ayrılıkları yaşayan Halide Edip, üzerlerinde ki baskının artması sonucu Adnan Adıvar ile yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. 14 yıl sürecek bu gönüllü sürgün de önce Viyana’da, ardından Paris’te, sonra da Londra’da yaşadılar. Londra’da bulunduğu yıllarda Türkiye’de kendisine yöneltilen mandacı ve hain suçlamalarına cevap niteliğinde, İngilizce olarak kaleme aldığı anılarını, Turkish Ordeal’ı (sonradan Türkçe’ye çevrilmiş haliyle Türk’ün Ateşle İmtihanı’nı) yazar. Londra’da yaşadığı bu dönemde, Amerika ve Hindistan’da konferanslara katıldı ve konuşmalar yaptı. İngiltere’de Cambridge ve Oxford, Fransa’da Sorbonne, ABD’de de farklı üniversitelere konuşmacı olarak katıldı.
1939 yılında İsmet İnönü’nün daveti üzerine Adıvar çifti, Türkiye’ye döndükten sonra Halide Edip, İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi bölümünü kurmakla görevlendirildi. 10 yıl boyunca bölüm başkanlığı görevini yürüttü. 1950’de Demokrat Parti’den milletvekili seçilir. Fakat siyaset hayatını bir türlü benimseyemez ve 1954 yılında milletvekilliğinden ayrılıp yeniden üniversitedeki görevine döner. 1955 yılında eşi Adnan ADIVAR’ın hayatını kaybetti. Halide Edip ise sağlık sorunlarıyla geçirdiği 10 yılın ardından, 9 Ocak 1964’te hayatını kaybetti.
Ölümünden sonra yazdığı eserler Türkiye’de ve bir çok farklı ülkede yayınlanan Halide Edip ADIVAR’ın kitapları bugün bile ilgi görüyor.